2 Temmuz 2013 Salı

Kimsin sen?

Bazen konuşmanın da bir anlamı kalmıyor, “kimsin sen” diyemedikten sonra. Çünkü biliyorsun ki saçma bir durum içerisindesin ve karşındaki de, hiçbir sıfatı olmasa bile senin arkadaşın. Ama bir yanın diyor ki;
- Kim ya bu?
Ne demek kim, tanıyorsun işte, arkadaşın, hatta "sevgilin".
Sonra tekrar soruyorsun kendine;
- Tanıdığım kişi ile, beni şu lanet duruma sokan, sinirlerimi bu kadar bozan aynı kişi mi?
Durmuyorsun, kendinle sohbet etmeye devam ediyorsun, hatta
- Dur ya, bir bira açayım
Diyorsun. Sohbet daha da koyulaşıyor. Tekrar soruyorsun;
- Kim ulan bu adam, kim?
Çirkinleşmeye başlıyorsun,çirkinleştikçe büyüyorsun, omuzların genişliyor. Sonra;
- Dur ya, bir şarkı açayım
Diyorsun. Açıyorsun da. Dinlerken daha da sinirleniyorsun. Sinirlendikçe de sesin yükselmeye başlıyor. Tekrar soruyorsun;
- Kimsin sen? Kimsin ki, beni bu kadar sinirlendirebiliyorsun?
Diyorsun. Biraz daha kabarıyorsun sinirden. Bu sefer de boyun uzamaya başlıyor. Başlangıçta o ufacık olan bedeninle tuvalete gitmek için kalktığında kapılardan geçemez hale geliyorsun.
Sonra birinden mesaj alıyorsun. Uzun zamandır konuşmadığın ama eksikliğini tamamlamak için farkında olmadan devamlı çaba gösterdiğin, hiç başarılı olamadığın biri. “Kimsin sen” diye sinirlendiğin kişi hakkında bir soru soruyor, "nasıl gidiyor ilişkiniz" diyor. Cevap veremiyorsun bir süre, sonra da;
- Konuşmadık
Diyorsun sadece. İçinde bulunduğun durumu anlatmana gerek kalmıyor, anlıyor canının sıkkın olduğunu. Onunla mesajlaşırken ağlıyorsun, ağladıkça da küçülmeye başlıyorsun. Çünkü biliyorsun ki, seni tek anlayan, sen üzgün olduğunda, ne kadar uzakta da olsa seninle üzülen ya da mutluluğunu paylaşabildiğin bir tek O var. Ve O'nu hiç tam olarak yanına getiremeyeceğini, elde edemeyeceğini de biliyorsun. Bunları düşündükçe omuzların daralıyor, eski çelimsiz bedenine geri dönüyorsun. Mesajlaşmayı bitirip yatağına yürüyorsun. Evinin kapıları yüksek, yatağın geniş geliyor.
- Ne güzel, eskisi gibi
Diyorsun ve uykuya dalıyorsun.

Sabah bambaşka bir insan olarak uyanıyorsun. Artık sinirli değilsin. “Kimsin sen” demiyorsun çünkü kim olduğunu biliyorsun ama UMURSAMIYORSUN. Artık mutlusun.
Çünkü UMURSAMAZSIN.
UMURSAMAYACAKSIN.
UMURSAYACAKLAR.
Ve sen sadece güleceksin, eğleneceksin, tıpkı eskisi gibi. Ama O’nu düşüneceksin. O, mesajlaştığın kişiyi. 

30 Haziran 2013 Pazar

Kim bilir?

Ufak bir erkek çocuğu olarak doğdum. Maviler içerisinde büyüdüm, spor ayakkabılar, kibirli papyonlar. Sonra pembelere ilgi duymaya başladım. Pembe elbiseler, çiçekli ayakkabılar, dantelli şapkalar.
Şimdi ise file çoraplar, mini etekler, apartman topuklu ayakkabılar içerisindeyim, sokakta, bir başıma. Yanımda bana benzeyen insanlar, önümde duran arabalarla.

Kimse hayatın zor olacağını söylememişti küçükken, bu kadar acımasız olacağını da.
Ailemi görmeyeli 12 sene oldu, annemin, babamın, kardeşimin yüzünü unuttum. Sadece evimde duran fotoğraflarından hatırlıyorum onları. Belki de görsem bile tanımam. Yanlarından geçmişimdir defalarca, kim bilir? Onlar beni tanıyabilir mi ki, ben de değiştim. Hatta ben değiştim, onlar aynı kaldılar. Evden ilk ayrıldığımdaki ben ile şu an mevcut olan ben, aynı ben değil. Değiştim, acımasızlaştım, ki hayat da acımasızlaştı. Herşey buğulu, herkes zalim, herkes acımasız.

Yine de, seviyorum yaşamayı, yine de seviyorum önümde duran arabaları, içerisindeki adamları, her ne kadar onlar benden nefret etse de, sadece arzularını tatmin eden bir hayat kadını ya da adamı, ne derseniz deyin olsam da, BEN YAŞAMAYI SEVİYORUM.

VAZGEÇMEYECEĞİM, GÜN GELECEK BENİM DE NORMAL BİR HAYATIM OLACAK, TIPKI SİZİN GİBİ. Belki de bir plazada çalışacağım, küçük değersiz bir plaza insanı olarak, kim bilir? 

29 Haziran 2013 Cumartesi

Özlemiş misin?

Ha sen gittin ya şimdi, özlemiş misin evini? Ben hiç hoşnut değilim senin başka bir ülkede, başka bir şehirde olmandan. Gerçekten nefret ediyorum, hiç hoşuma gitmiyor. Açıkçası gerek görmüyorum. Hadi tamam sen gittin, evindesin şimdi, ben de evimdeyim, peki ne yapıyorum? Bira içiyorum, müzik dinliyorum. O kadar. Düşünmemeye çalışıyorum, seni düşünmemeye çalışıyorum. Ama olmuyor. Belli de etmiyorum ama, değil mi? Hiç belli değil, seni düşündüğüm. Sanki başka bir derdim varmış ya da hiç derdim yokmuş gibi evimde oturmuş pazartesi gecesini içerek geçiriyorum. Sanki yarın ben değilmişim gibi işe gidecek olan.
Şu anda evinde olmasaydın bile yine yanımda olmayacaktın zaten. Ne fark edecekti ki? Kız arkadaşınla olacaktın büyük ihtimal, ben de başıma ağrılar girerek oturacak seni bekleyecektim, belki ararsın, gelirsin diye. En nefret ettiğim durum da bu zaten. Ne ki bu? Ben ne oluyorum, kim oluyorum ki? Arkadaşın değilim, sevgilin değilim, ama arkadaşın gibi davranıyorum diğerlerinin yanında, ama biliyorum ki değilim. Bir zamanlar öyleydim, şu an değilim. Sevgilin de değilim. Arada kalmış saçma sapan bir insanım. E peki sen benim neyimsin? Arkadaşım mısın, sevgilim misin? Hayır, ikisi de değilsin. Keşke sadece bir tanesi olsan. Bu sıfatlardan bir tanesini sana yapıştırabilsem. Evet, tanıştırayım, O benim arkadaşım ya da O benim sevgilim. Kendi içimde bile bunlardan birini söyleyemiyorum senin için. Ama diğerlerinin yanında, evet O benim arkadaşım. 

Yalan! 

Ben inanmıyorum ki söylediğime, peki ya diğerleri inanıyor mu? Bakmıyor muyum sana hayran hayran ya da bakmıyor musun bana hayran hayran. Hayır, bakmıyorsun, o kadar zarifsin ki. Kendimi o kadar küçük, rezil hissediyorum ki. Sonra ne oluyor peki? Geliyorsun, sarılıyorsun, geçiyor, yine ben dünyanın en mutlu insanı oluyorum. Keşke olmasam, keşke bitse her şey vazgeçsem senden. Sonra da devam etsem hayatıma. 

Ama keşke her şey bu kadar kolay olsa da keşke hiç “keşke” dememiş olsam.

Kopya

İnsanların kopyasının yapılabilmesini istiyorum artık, hem de evde, herkes yapabilsin istiyorum. Kaybettiklerimizin de kopyasının yapılabilmesini istiyorum. O değil ama, ben senin kopyanı yapmak istiyorum. Yapabilseydim de yanımda olsaydın istiyorum. Hep yanımda olmanı istiyorum. Keşke bir kopyan olsa. Ama seni değiştirmek istemiyorum. Yine sadakatsiz ol, yine vurdumduymaz ol, yine hayatında bir kız arkadaşın olsun ve ben sana yine güvenmeyeyim. Tek bir şeyi bile değiştirmek istemiyorum. Belki sapıklık bu, neden kopyanı yapabilecekken, kız arkadaşsız ve sadece bana ait bir kopyanı yapabilecekken, hala başkasına ait olmanı istiyorum? Bilmiyorum işte, cevap veremediğim çok soru var seninle ilgili. Bu gerçekten hoşuma gidiyor gibi durabilir ama gitmiyor. Sadece bana ait olmanı da istiyorum bir yandan, ama hayal gücüm o duruma yetmiyor. Sanki imkansızmış gibi geliyor. Hani derler ya, birşeyi çok istiyorsan varmış gibi davran diye, davranıyorum, ama elime bir şey geçmiyor. Sanırım o nedenle vazgeçiyorum senin sadece bana ait olduğunu hayal etmekten.


Yoruluyorum, hakikaten yoruluyorum.