Ufak bir erkek
çocuğu olarak doğdum. Maviler içerisinde büyüdüm, spor ayakkabılar, kibirli
papyonlar. Sonra pembelere ilgi duymaya başladım. Pembe elbiseler, çiçekli
ayakkabılar, dantelli şapkalar.
Şimdi ise file
çoraplar, mini etekler, apartman topuklu ayakkabılar içerisindeyim, sokakta,
bir başıma. Yanımda bana benzeyen insanlar, önümde duran arabalarla.
Kimse hayatın zor
olacağını söylememişti küçükken, bu kadar acımasız olacağını da.
Ailemi görmeyeli
12 sene oldu, annemin, babamın, kardeşimin yüzünü unuttum. Sadece evimde duran fotoğraflarından hatırlıyorum onları. Belki de görsem bile
tanımam. Yanlarından geçmişimdir defalarca, kim bilir? Onlar beni
tanıyabilir mi ki, ben de değiştim. Hatta ben değiştim, onlar aynı
kaldılar. Evden ilk ayrıldığımdaki ben ile şu an mevcut olan ben, aynı
ben değil. Değiştim, acımasızlaştım, ki hayat da acımasızlaştı. Herşey buğulu,
herkes zalim, herkes acımasız.
Yine de,
seviyorum yaşamayı, yine de seviyorum önümde duran arabaları, içerisindeki
adamları, her ne kadar onlar benden nefret etse de, sadece arzularını tatmin
eden bir hayat kadını ya da adamı, ne derseniz deyin olsam da, BEN YAŞAMAYI
SEVİYORUM.
VAZGEÇMEYECEĞİM,
GÜN GELECEK BENİM DE NORMAL BİR HAYATIM OLACAK, TIPKI SİZİN GİBİ. Belki de bir
plazada çalışacağım, küçük değersiz bir plaza insanı olarak, kim bilir?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder